Ursula K. Le Guin'in kitabı sinemaya uyarlanıyor - Kitap Sanat ... 


    Fantastik Roman alanının en  çok bilinen yazarlarından biridir Ursula L. Guin. Yakın geçmişte aramızdan ayrılsa da kitapları halen ülkemizde oldukça ilgi görmektedir. İlk eserini 1956 yılında paylaşmış olan Le Guin ortalama 60 yıllık üretken bir kariyer geçirmiştir. Yirmi roman ve yüzden fazla kısa öyküyle beraber birçok şiir ve eleştiri türünde eserler de vermiştir. Çok bilinen eserleri için Yerdeniz Büyücüsü, Karanlığın Sol Eli'ni örnek verebiliriz.

 "Belki de insanın yaşantı açlığından sonraki en büyük açlığı unutma açlığıdır."

   Öncellikle kitabın adı her ne kadar bir seyahatname hissiyatı oluştursa da asıl konunun bununla bir ilgisi yok. Her biri birbirinden farklı amaçlara sahip olan bir grup insan toplanıp doğuya doğru bir yolculuğa çıkıyorlar. Yolculukları süresince amaçlarını gerçeğe dönüştürmeye çalışan üyeler yolda birçok zorlukla karşılaşıyor. Kısacık gibi görünen ama içeriği dopdolu bir Hesse romanı. Bir gruba ait olma hissi, bu süreçte duyulan kuşkular, yapılan hatalar, beklentiler ve daha fazlasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bana kalırsa kitaptan çıkaracağımız en önemli sonuçlardan biri hayatımız boyunca gerçekleştireceğimiz yolculuklarda bir rehbere bel bağlamamalı ve gideceğimiz yolu kendimiz çizmeliyiz.

 Kitaptan bazı alıntılar:
- Kimi zaman insan eskiden sevdiği bir şeyden artık zevk alamaz oluyor. Bir müzisyen kemanını satabiliyor ya da duvara fırlatabiliyor! Gün geliyor bir ressam, yaptığı bütün resimleri yakabiliyor.
- "Ne kadar üzüntülüsünüz böyle, ne kadar telaşlısınız," dedi beni yatıştırmaya çalışarak, "hoş bir şey değil bu. Çirkinleştirir, hasta eder insanı. Gelin ağır ağır yürüyelim, insanı öyle güzel sakinleştirir ki bu.

" Geceleri ormandaki ağaçlar da çok korkarlar. Kimi kimseleri yoktur. Çıplaktırlar. Soğuktan tiril tiril titrerler, sığınacakları bir yer de yoktur. Ormanda gezer, korkmasınlar diye her birini okşardım. Yazın tekrar yeşermeyen ağaçlar, kesinlikle kışın korkudan donup kalanlardır."


   Birbirinden güzel imgelerle dolu bir Aytmatov klasiği. Kitabın iki yüzü var aslında biri gerçekleşen olaylar diğeri ise imgelerle sağlanan olayların arkasındaki anlamlar. Baş kahramanımız küçük bir çocuk. Küçük şeylerle mutlu olmayı bilen,doğayla iç içe olmaktan zevk duyan ve dürbünüyle Beyaz gemiyi izlemeyi çok seven bir çocuk. Zaten en büyük hayali de bir gün bir balık olup Beyaz Gemi'ye ulaşabilmektir. Okurken boğazımın düğümlendiği, üzüldüğüm o kadar yer oldu ki. Kesinlikle birçok ders çıkarabileceğimiz, okunması gereken bir başyapıt. Biliyorum ki hepimizin de bir Beyaz Gemi'si var. Yolculuğunuz süresince o gemiye ulaşmayı başarıp hayallerinizi gerçekleştirmeniz dileğiyle. Şimdiden herkese iyi okumalar :)

Kitaptan bazı alıntılar:
- İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kolay oluyor.
- Bir şimşek gibi yaşadın sen. Bir defa çaktın ve söndün. Şimşeği çaktıran göktür. Ve gök ebedidir. İşte budur beni teselli eden.
- Bu insanlar niye böyledir ? Niçin bazıları çok iyi, bazıları çok kötü oluyor? Niçin herkesin korktuğu, çekindiği insanlar var, bir de kimsenin korkutamadıkları!
- Mide beyinden akıllıdır çünkü mide kusmayı bilir, beyin her pisliği yutar.
- Bir eşeğe eşek olduğunu ispat edemezsin ki !
- İnsan bulutlara baktıkça onları istediği biçime sokar, değişen şekillerden istediği şeyi düşünebilirdi. Yeter ki neyi görmek istediğini bilsin !


   

 Bir insan su olmadan yalnızca 100 saat hayatta kalabilir. Fakat öyle bir canlı var ki su olmadan on yıllarca yaşayabilir. Bu bir milimetrelik hayvan hem en sıcak hem en soğuk bölgelerinde yaşayabilir ve hatta yüksek seviyedeki radyasyona bile karşı koyabilir. Bu hayvanın adı Tardigrad. Her ne kadar tombul,8 ayaklı bir ayıyı andırsa da dünyanın en dayanıklı hayvanı.
     Çoğu organizma varlığını sürdürebilmek için suya ihtiyaç duyar. Fakat tartigrad gibi canlılar,diğer bilinen adıyla su ayıları, anhidrobiyosis(anhydrobiosis*) adı verilen bir işlem yardımıyla bu kısıtlamadan kurtulabiliyorlar. Çoğu tardigrad suyun olmadığı zamanlarda, tun state adı verilen bir durum yardımıyla, sekiz bacağını ve kafasını vücudunun içine doğru sokarak suyun gelmesini bekler. Çevrede suyun yokluğunda DNA, protein gibi suya duyarlı hücre bileşenleri matriks sıvısında korunurlar. Su geldiğinde ise matriks sıvısı dağılır ve hücrelerin zarar görmeden fonksiyonlarını tekrar yerine getirebilmelerini sağlar. 
     Susuzluğun ötesinde Tardigradlar; donmaktan, aşırı ısıtılmaktan, radyasyona maruz kalmaktan ve hatta uzay boşluğunda yaşamlarını sürdürebilirler. Bu özellikleri nedeniyle dünya dışı varlıklar olduğu gibi bazı yanlış spekülasyonları beraberlerinde getirdiler. 
     Yaşam alanları sadece olağanüstü ekstrem bölgeler değil, aynı zamanda bahçeler, parklar, ormanlar da onlar için bir ev. Onları bulabilmek için ihtiyacınız olan şey biraz sabır ve bir mikroskop.
     Bilim adamları şu anda tardigradların sahip olduğu bazı olağan dışı özellikleri insanlık yararına nasıl geliştirilebileceği üzerine çalışıyorlar. Eğer ekstrem şartlar altında nasıl hayatta kalabildiklerini anlayabilirsek, biz de bu bilgileri kullanabiliriz. Örneğin dünyanın değişen koşullarından etkilenmeyen,dış etkenlere karşı toleranslı olan bitkiler yetiştirebiliriz veya bunun da ötesinde dünya dışı gezegenlerde hayatta kalmakla ilgili ipuçları öğrenebiliriz.

*anhydrobiosis : an-without, hydro-water, biosis-life

Kaynak ve İleri Okuma : https://www.youtube.com/watch?v=IxndOd3kmSs
https://evrimagaci.org

   Birçok farklı kıtadan, ünlü ve saygı duyulan  uluslar arası figürler, dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olarak bilinen Nobel Barış Ödülü'nü almaya layık görüldüler. Her şeyin nasıl başladığını anlayabilmek için 1800'lü yıllara gitmemiz gerekiyor. İsveçli kimyacı Alfred Nobel, o zamanlar dinamitin mucidi olarak ün salmıştı. Bu buluşundan 30 yıl sonra oldukça zengin bir hale geldi.Fakat hiç evlenmedi ve hiç de çocuğu yoktu. Ölümünden sonra vasiyeti açıldığında, mal varlığını ; fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış olmak üzere 5 farklı dalda insanların ödüllendirilmesi için kullanılmasını istediği yazıyordu. Bu ödüllerden dördü, onun yaşamı boyu bilimle olan bağlantısı ve edebiyata olan ilgisiyle alakalıydı. Peki Barış Ödülü ? Bazılarına göre, Alfred Nobel'in ismi, savaş endüstrisiyle yakından ilişkilendirilmiş olduğu için  Barış Ödülü'nü pişmanlığının bir karşılığı olarak yarattı.Fakat bunların hepsi tamamen insanların yarattığı spekülasyonlar ve kesin olarak nedenini bilmiyoruz. Aslına bakarsak Nobel'in keşifleri aynı zamanda yapıcı alanlarda da kullanıldı. Ve çoğu tarihçi Nobel'in barışla ilgilenmesini, zamanında arkadaşı ve mektuplaştığı kişi olan Avusturyalı pasifist Bertha Von Stuttner'a bağlar. Von Stuttner uluslar arası barış alanındaki birkaç önemli isimden biriydi. 1905'te Nobel'in ölümünden sonra Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen ilk kadın aday oldu. Nobel vasiyetinde ödüle layık olabilmek için üç şart koydu: Silahsızlanma, barış toplantıları ve uluslararası barış. Bu kriterler günümüzde genişletildi ve insan hakları gibi bir takım konular da eklendi. 
     Barış Nobel Ödülü sadece bir kişiye verilmek zorunda değil. Ödüllerin üçte biri, iki ya da üç kişi tarafından paylaşıldı. Peki bu ödüle aday olma aşaması nasıl işliyor ? Nobel Derneği'ne göre geçerli bir aday, bir ulusal birliği olan devlet yönetimi ya da ulusal mahkemesi olan bir ülkenin vatandaşlarından gelebilir. Uygun adaylar aynı zamanda üniversite rektörleri, sosyal bilimler, tarih, felsefe,hukuk ve teoloji gibi alanlardaki profesörleri veya geçmişte bu ödülü kazananlar tarafından da seçilebilir. Fakat günümüzde kimlerin aday olduğunu öğrenmek istiyorsanız biraz sabırlı olmanız gerekiyor. Zira adaylarla ilgili bütün bilgiler 50 yıl boyunca bir sır olarak kalıyor. Örneğin Martin Luther King Jr.'ı ele alalım. 2014 yılına kadar aslında onu kim aday gösterdi bilmiyorduk. Fakat şimdi biliyoruz ki onu aday gösterenler önceden bu ödülü kazanan "the Quakers" ve İsveç parlamentosundan 8 kişi. Ayrıca bireyin veya bir organizasyonun kaç kere aday olabileceğiyle ilgili bir sınırlama yok. Hatta Jane Addams, (Amerika'da sosyal hizmetlerin kurucusu olarak bilinir.) ödülü kazanmadan önce tam 91 kere bu ödüle aday gösterilmişti.
     Bu ödülün varlığı gibi yokluğu da sembolik bir anlam taşıyabilir. 1948' de alınan bir kararda, Gandhi'nin ölümünün olduğu sene, bu ödül kimseye verilmedi. Ve bu herkesçe onun hatırasına duyulan saygıyı belli etmek için yapılan bir uygulama olarak yorumlandı.
     Adayların belli olma süreci yaklaşık olarak bir yıla yakın bir sürede, Norveç Nobel Komitesi tarafından gizli olarak yürütülüyor. Ve bu komitedeki bireylerin, diğer hiçbir politik sorunla ilgili bir bağlantısı olması yasaklanıyor. Büyük bir aday havuzu içerisinden, her bireyin yaptıkları icraatlara ulaşıp sonrasında daha kısa bir liste hazırlıyorlar. Son karar verildiğinde, sözcü kasım ayında resmi olarak kazananın ismini topluma duyuruyor. Ödül seramonisi kasımın 10'unda yapılıyor, yani Nobel'in ölüm yıl dönümü adına. Ödül arkasında "İnsanlığın barışı ve kardeşliği" anlamına gelen "Pro pace et fraternitate gentium" latince yazısını taşıyan altın bir madalyon, bir diploma ve yüklü miktarda nakit paradan oluşuyor( 8 Milyon İsveç Kronu). Kazanan kişiler parayı kendi istekleri doğrultusunda kullanabilecekleri gibi, bu günlerde daha çok sosyal ve insancıl yönleri ağır basan amaçlar doğrultusunda kullanıyorlar.

Kaynak ve İleri Okuma : https://www.nobelpeaceprize.org/
https://www.youtube.com/watch?v=rXhpK_lhonA&t=184s

"Ülke insanının çoğunun eğitimden yoksun bırakılması bir cinayettir. Devletin kendi kendisini yok etmesi, intihar etmesi demektir."

 Bir zamanlar Atatürk'ün emriyle Türkçe'ye çevirtilmiş ve yine Atatürk'ün emriyle askeri okullarda okutulmasının zorunlu tutulduğu kitap.
    Kitap malumunuz Finlandiya'nın diriliş hikayesini anlatır. Finlandiya'nın eski adı 'Suomi'dir ve bataklık anlamına gelmektedir. Snelman ismindeki bir kişinin Finlandiya'daki eğitimsizliği ve bazı yanlışlıkları görmesi ve bunu düzelmek amacıyla doktorundan avukatına, tüccarından esnafına kadar bütün insanların, bilgi açısından kendisinden daha alt tabakada bulunan insanları eğitmeleri ve onlara yardımcı olmasını istemiştir. Bir ülkenin kalkınabilmesi için bunun olmazsa olmaz olduğunu ve ancak böyle davranarak ve çok çalışarak bunun mümkün olacağını savunmuştur. Ve nitekim bu çabalar meyvelerini verir. Eğitim başta olmak üzere ekonomik, sağlık, kültür gibi birçok alandaki gelişmelerle birlikte ülkenin nasıl bataklık halinden çağdaş bir medeniyete ulaştığını gözler önüne serilir.7'den 70'e herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir klasik. Şimdiden iyi okumalar :)

Kitaptan bazı alıntılar:
-Halk kitlesi, yerde hareketsiz yatan ve çürüyen bir saman çöpü gibidir. Büyük adamlar ve kahramanlar ise samanı tutuşturan, kitleleri canlandıran ve harekete geçiren, gökten düşen bir yıldırım gibidir.
- Tanrım, beni dostlarımdan koru, düşmanlarımla kendim baş ederim.
Yöneticiler iyi veya kötü olsunlar, kahraman veya zalim olsunlar onlar kendi milletlerinin birer yansımasıdırlar. Onlar, milli ruhun birer kopyasıdır. Onlar, halk kitlesinin içinden doğmuştur. Bir millet nasılsa, devlet adamları da onlar gibidir. İşte bu nedendir ki eskiden beri "Her millet layık olduğu idareye ve devlet adamlarına sahip olur" denilmiştir.
- Milletlerin büyük adamları da tıpkı bir mercek gibidir. O , kendi kişiliğinde milletin gücünü ve özelliklerini toplar; bununla milyonlarca insanın ruhunu oluşturur.
- Özür diliyorum ama sizlerle açık konuşmak istiyorum: Her meslekte olduğu gibi, öğretmenler arasında da mesleğine layık olmayan çok kişi vardır. Bunlar öğretmenlik etmeyi aşağılık bir iş kabul eden gündelikçilerdir. Böylelerine bir dost nasihati veriyorum: Öğretmenliği bırakıp kendilerine başka bir iş arasınlar. Tüccar olsunlar, başka işler bulsunlar ama canlı bir ruha ve bilgiye sahip fedaker insanların bulunması gereken yerleri işgal etmesinler.